Post-Endüstriyel Mezbaha
Valentina Sciarra
18.03 - 22.04.2023
Yemek yeme eylemi gelenek ve inovasyon arasında bulunur. Gelenektir, çünkü bize miras bırakılan bilgi, teknikler ve değerlerden oluşur; inovasyondur, çünkü o bilgi, o teknikler ve o değerler çevresel bağlamda insanın konumunu belirler, insanın kendi yaşam tarzında evrilmesine olanak sağlar.
Yiyecek, hepimizin ait olduğu- her daim çok katmanlı- kimliği tanımlamada karar unsurudur ve bu kimliğin iletilmesinde en etkili araçlardan biridir. Her kültür ve dine özgü yiyecek davranışları bulunmasının nedeni, statümüzü tarif etmemizi sağlamalarıdır. Yiyecekler ideoloji kapları veya vektörleri olarak işlev görebilen, sembolik, metafiziksel, ahlaki ve sosyal değerler üstlenirler.
Ölüm kalım meselesi olarak yiyecek, beşerî evrenseldir, ancak müthiş değişkendir, çeşitlidir, keyfidir ve ‘’başka’’ sembolik anlamlarla doludur. En basitinden en karmaşığına, dünyanın doğusundan batısına her ulusal mutfak, kültürel kombinasyonlardan oluşan bir sistemdir. Antropolog Claude Lévi-Strauss’a göre insanın yiyecek ile ilişkisi lisan ile ilişkisini andırır. İnsan dili ses çıkartır çünkü doğal yapısı öyle gerektirir, ancak lisan dil bilgisi kuralları, heceler, sesbirimler, sözcükler seslerin çıkarılabildiği sonsuz kültürel bileşimlerin bazılarının sonucudur.
Aynı şey mutfakta da olur: Gıda hayatın doğal kaynağıdır, fakat yeme biçimimiz tamamen kültüreldir.
Örneklemek gerekirse, çok sayıda Yahudi ve Müslüman araştırmacı, 17. Ve 18. Yüzyıllarda domuz etinin İslam’da ve Yahudilikte yasaklanmasının bilimsel bir temeli olduğunu göstermeye çalıştılar. Bu tabunun sebebinin, domuzun hastalık taşıması olduğu düşünüldü, sonra belli bir takım iklim bölgelerinde domuz etinin uygun şekilde saklanamaması sebep gösterildi, son olarak da domuzun her şeyi yemesinin etinin hazmını zorlaştırması görüşü ortaya atıldı. Bu sebeplerin hiçbiri kendi başına bu tabuyu açıklayamaz, çünkü domuz eti tüketimini yasaklamanın hiçbir ‘’bilimsel’’ sebebi yoktur, fakat tarihi ve kültürel sebepleri çoktur. Hayvan eti konusu çok çeşitli tabular içerir (at etinden kediye, köpek etinden yılana) bu konuda sonsuz sayıda örnek bulunabilir, insan eti yemekten kaçınmak bile aslında evrensel bir tabu değildir.
Ve bu konu, bu sergi projesinin ana temasıdır.
Ne yiyorsak o’yuz kabullenişi (yiyecek bizim çok katmanlı kimliğimizin bileşenlerinden biridir) zaten kendi içinde gayet karmaşıktır; ancak daha karmaşık olan, teoride -bazen de pratikte- tersinin de mümkün olabileceğini hayal etmektir:
OLDUĞUN ŞEYİ YE.
Birisinin etimizi ısırması düşüncesi veya kendimizi – belki de ‘’zararsız’’ sığır eti olduğuna inandırarak, bir insan eti ziyafetinde bulabileceğimiz bu sergi projesinde sunulan şeydir.
Bu sergi projesinde sunulan, birisinin etimizi ısırması düşüncesi ya da kendimizi -belki de ‘’zararsız’’ sığır eti olduğuna inanarak- bir insan eti ziyafetinde bulabileceğimiz düşüncesidir.
Gözlerinizin önündeki –post-human – bu etler satılmaya ve yenmeye hazırdır.
Şimdi Post-Endüstriyel kasaplık anındasınız. Et parçanızı seçmek ve kaç KG et alacağınıza karar vermek size kalmış.
Çok az faaliyet vardır ki yamyamlık kadar çelişik, grotesk ve büyüleyici olsun: kendini derinden keşfetmeyle ilgili ve kimliğimizin ihlal edilebileceği, parçalanabileceği ve lokma lokma yenebileceğine dair arkaik ve atadan kalma bir tabu.
Evet, bu post-endüstriyel eti satın alma ve yeme olasılığıyla yüzleştiğimize göre, BU ET’e biçtiğimiz değer nedir?
Valentina Sciarra
Valentina Sciarra (born in Rome, Italy 1983) lives and works between Rome and Sofia.
After a Masters Degree in Law, she got her Diploma at the Academy of Fine Arts in
Rome with a thesis on «Les espaces en friches» in the urban space (Engl. “Wastelands in the Urban Space”), written during a study program at Villa Arson Art Academy in Nice, France.
She currently has her studio in Sofia, Bulgaria, where she completed a Masters degree in Sculpture at the National Academy of Art in 2018.
She is working mainly on sculpture, video and in-situ intervention, all her project arise form a deep conceptual and aesthetic research.
In addition to specific research on the transformation of matter in sculpture, Valentina Sciarra's exhibition projects offer reflections on collective issues such as the perception of time and memory in the contemporary era or the search for a relational identity capable of combining man-nature-culture.
She has made permanent site-specific commissions in France, Italy, Bulgaria.
She was supported by the Gaudenz B. Ruf Award in 2019 and 2018 and in 2020 she got the fellowship at Akademie Schloss Solitude, Stuttgart with which she continues to collaborate for exhibitions and publications.
In 2022 she participated in Manifesta European Biennale 14 – in Pristina with the collective project Self-splaining (a Triumph of Empathy) curated by Istitute of Contemporary Art Sofia.
www.sciarravalentina.com