28 Mart 1757 tarihinde, binlerce kişiden oluşan büyük bir seyirci kitlesi Robert-François Damiens’ın idamına tanıklık etmek için Place de la Grève meydanında toplandı. Kral 15. Louis’ye suikast girişiminde bulunan Damiens, girişiminde başarısız olmuş olsa da, vatana ihanet ya da kral katili gibi en ağır suçlar için verilen son derece korkunç bir ceza olan dörde bölme yöntemi (quartering) ile parçalanarak öldürülme cezasına çarptırılmıştı. Bu korkunç cezanın infazı, Fransız Devrimi’nde Kral 16. Louis’yi idam eden cellat olarak ünlecek olan kraliyet celladı Charles-Henri Sanson tarafından gerçekleştirilecekti. Sanson, Damiens’ın kollarını ve bacaklarını dört farklı ata bağlarken, büyük kalabalık şahit olacakları korkunç gösteriyi endişeli ama hevesli bir sabırsızlıkla beklemekteydi. Atlar karşılıklı yönlere sürüldüğünde ise seyircilerin şevkli bekleyişi, meydanı dolduran nefret dolu bağırışlar, sevinç tezahüratları ve gök gürültülü alkışlarla coşku dolu bir cümbüşe dönüştü.
Bu gibi halka açık infazlar, tarih boyunca iktidarın üstünlüğünü gözler önüne seren, otorite sahiplerinin yetkileri altındakilerin önünde güçlerini sergileme araçları olan, caydırıcı merasimler olarak kullanılmış olsalar da, tanıklık eden kalabalık için, bir kontrol mekanizmasının işleyişi değil, en basit haliyle korkuyu, arzuyu ve şiddeti bir araya getiren, halkın gözleri önünde muhteşem bir gösteriye dönüşen popüler bir eğlence biçimiydi.
Bugün ise, bu tür arkaik ve aleni tehditler ile yönetilmeyi barbarca bulan günümüz toplumu, her an üstümüzde olan gözetimin bedeli olarak bitmek bilmeyen eğlence çeşitleri talep ediyor. Gösteri toplumunun yayılmacı uzuvları da bu talebimize zevkle yanıt veriyor. Yüzeyde kendini ehlileştiren iktidarın yürürlüğe koyduğu denetim uzuvları makul, çekici, modern iştahlarımız için daha da karşı konulamaz bir şekilde çoğalıyor, yoğunlaşıyor ve sürekli mevcut hale geliyor. Ancak bu dönüşüm, fiziki ve sanal her uzamı kapsayan gösteriyi eskisinden daha az rahatsız edici ve mide bulandırıcı hale getirmek için bir çaba sarfetmiyor. Bugün şiddetle arzuladığımız gösterinin hala hastalıklı olduğunu biliyoruz. Bu hastalıklı arzunun karşılığını insanların giyotinle ya da dörde bölünerek sonlarının gelmesi olarak değil, gerçekliğin, anlamlı insan etkileşimlerinin, kendi kaderini tayin hakkının ve benlik duygumuzun ölmesi ile deneyimliyoruz. Gördüklerimizden hala iğreniyoruz ve yine de gözlerimizi başka tarafa çeviremiyoruz, alkışlıyoruz, vahşice uluyoruz.
Zafer A. Aksit
Zafer Akşit
Zafer Ali Akşit, 1988 yılında Ankara'da doğdu. Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar ve Endüstri Ürünleri Tasarımı lisans bölümlerini tamamladıktan sonra, California College of the Arts’da Güzel Sanatlar alanında yüksek lisans yaptı, 2020 yılında doktora çalışmasını tamamladı.
2010 yılında Hard Pore Corn adında, 2014 yılında CI 90 Minute Shows projesi dahilinde kişisel sergiler açtı. Türkiye, ABD, Almanya, Hollanda ve İtalya’da pek çok grup sergisine katıldı. 2022 yılının başından itibaren Yeditepe Üniversitesi, Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü’nde akademisyen olarak görev yapıyor.
Çalışmalarında çoğunlukla yerleştirme, video gibi disiplinleri kullanan sanatçı, seyirci etkileşiminin yoğun olduğu yapıtlar kurgular. Eserlerinde sosyal ve gündelik konuları oyunbaz ve ironik biçimde tartışmaya açarak izleyiciyi oyun alanına dahil eder ve seyircisini çapraz, kontrast dualitelere yönlendirir. Zafer Akşit, İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor.